Tüm sözlüklerin işaret ettiği çok basit bir tanım var; bir kişinin hayatta ilk kez öğrendiği, kendisini bütünüyle ifade edebildiği ve kimlikleştirebildiği dile ana dili denir. Mesela taze öğretmen Emre Aydın'ın ana dili Türkçe. Türkçe eğitim veren okullarda okumuş, Türkçe konuşan bir ailede büyümüş, Türkçe yazan tabelaları okumuş... Sonunda Türkçe yapılan bir sınava girmiş, kura çekmiş ve Şanlıurfa'nın Siverek ilçesine bağlı Demirci Köyü'ne ilkokul öğretmeni olarak atanmış.
Demirci Köyü Türkiye sınırları içinde 1059 haneli küçücük bir köy. Bu köydeki insanların okulları, tabelaları yok, hatta suları, kesintisiz gelen bir elektrikleri de yok. Sadece yaşamaya çalışıyorlar, tüm dertleri yaşamla.. %80'i kendilerini Kürtçe ifade ediyorlar, ailelerinden Kürtçe öğrenmişler, yani ana dilleri Kürtçe.
Bu köyün çocukları tezek toplamaya gidiyor, domatese gidiyor, çamaşıra gidiyor, gittikleri yere çocukluklarını da götürüyorlar. Zaten taştan başka oyuncakları da yok onların, bir de tabi birbirleri.. Gerçek bebeklerle oynanan ve nesilden nesile aktarılan bir evcilik oyunu hali.. Her çocuk kendinden sonra dünyaya gelenin hamisi; çocuk yüzlü yetişkinlerin, yetişkin bakışlı çocukların sebebi de bu belki..
Denizlili Emre Öğretmen ilk görevi için Demirci Köyü'ne atandığında sudan çıkmış balık gibidir. Elektrikler kesilir, sular zaten gelmez, hevesi kırılır, gözü korkar, ama pes etmez. Tek tek gidip toplamak gerekse de evlerinden, okul çağındaki çocuklar okula gelmelidir, birer ikişer getirtilir.
Bundan sonra Milli Eğitim müfredatı ne buyuruyorsa o yapılır.. yani yapılmalıdır.. yani okulda öğretmen adaylarına öğretilen budur.. ama ya eğitmekle yükümlü olduğunuz çocuklar konuştuğunuz dili bilmiyorlarsa??
Taraf olmadan, kör göze parmak sokmadan, sadece kamerayı bir göz yapıp bizlere "görmek zorunda olduklarımızı" gösteren bir film İki Dil Bir Bavul .
Yönetmenleri Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan için bir ilk film olmakla birlikte, Türk sineması adına da, Türkiye halkları adına da bir çok açıdan bir "ilk film" olduğunu söylemek yanlış olmaz sanıyorum.
Yıllarca bağıra çağıra söylenenler, başta kurmaca gibi başlasa da sonradan belgeselliği su götürmez bir şekilde anlaşılan bir filmde ancak bu kadar usturuplu söylenebilirdi herhalde.
Sloganlar yok filmde, isyan yok, ajitasyon yok.. Sadece bir köy, bir okul, okulda birkaç çocuk, çocukların aileleri ve tüm bu gördüklerine alışmaya çalışan batılı bir öğretmen var.
Senaryo yok, oyuncu yok, drama yok, görsel efekt, destekleyici müzik..hiçbir şey yok. Teknik anlamda son derece minimal bir film olan İki Dil Bir Bavul, aynı zamanda
Kinoks ustalarına da bir selam duruş dersek yalan olmaz herhalde..
Kurmaca bir iki sahne var ancak onlar da gördüklerimizin ötesini algılamamıza yardımcı olmak için konmuştur diye düşünüyor ve görüntülerle birlikte akmaya devam ediyoruz.
Haber bültenleri, gazeteler hep bir şeyler anlatıyorlar. Bir de sanat anlatsın derdini size. Bir de sinema'dan dinleyin "hikayemizi". Denizlili Emre olun, Siverekli Zülküf olun, oğlunu doğuya göndermiş endişeli anne olun, kardeşine bakmak için okula gidemeyen 7 yaşındaki Dilan olun... Bir sürü ödül aldığı için değil, Nuri Bilge Ceylan tavsiye ettiği için de değil, nerden çevirip bakarsanız yine hikaye "bizim hikayemiz"e çıktığı için izleyin. Sadece geçin bir sıraya oturun Demirci İlköğretim Okulunda ve kendiniz yorumlayın olanı biteni.
Okul günlerim geliyor aklıma. Dziga Vertov diyor ki; "Gerçeği göstermek basitlikten öte birşeydir; çünkü gerçek basittir!"
Ve ekliyor;
" Yaşasın proletaryanın devrimci sine-gözü! * "
Fragman için
buyrunuz;
Hamiş: Siverek doğumlu bir babanın İzmir doğumlu kızı olarak ben, insanlığımı coğrafi bölgelere ayıramıyorum... Hem Emre öğretmenin baktığı yeri biliyorum, hem Dilan'ın diyemediklerini. Bu yüzden zor bir yazıydı benim için. Çok şey vardı daha söylenebilecek, ben sustum, film kendisi anlatsın istedim...
0 yorum:
Yorum Gönder